Alevi inancını, Alevilerin deyimiyle “Yol’un” çerçevesini çizen ana unsur “Allah– Muhammed–Ali” inancıdır. Bu durum Alevilerin inanç pratiğine, söylemlerine ve yazılı kaynaklarının tümüne yansımıştır. Cemlerde okunan bütün dua, gülbenk, düvazdeh imam, mersiye, nefes ve övgüler tamamen bu temel üzerine bina edilmiştir. Bir anayasa veya tüzük şeklinde düşünecek olursak, ilk ve değişmez madde olarak karşımıza, Allah– Muhammed–Ali paragrafı çıkar. Yol’a giriş ikrarı (sözü) verilirken, kendine bir canın (insanın) Aleviyim diyebilmesi için bu üçlüyü hem kalben hem de toplumun önünde kabul etmesi gerekmektedir.
Aleviler, inançlarını genelde Allah–Muhammed–Ali yolu olarak tanımlarlar. Bu anlamda “Yol” ilk önce girilmesi ve daha sonra ise gidilmesi gereken bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yol eri, yol erbabı veya yol ehli gibi terimlerde, bu inancı kabul etmiş insanı, yani yolcuyu tarif etmektedir (Korkmaz, 1993: 380). Yol’un esaslarına göre Allah Tevhidi, Muhammed Nübüvveti, Ali ise Velayeti temsil etmektedir. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve Hz. Ali’nin Velayetine inanmak, en temel kaide sayılmaktadır. Aleviler inançlarının bu ana unsurunu, Cem ibadetlerinde şu şekliyle çok açık ve net bir şekilde ifade ederler: “Hak la ilahe illallah, Hak birdir Muhammedü’n-Resulullah, Aliyyü’n-Veliyullah” Yaratıcının varlığından bir an olsun şüphe etmeyen Aleviler, Hz. Muhammed’i ve Hz. Ali’yi de candan sevdiklerini her fırsatta dile getirirler. İnançlarının bütün yapısı ve iskelesi bu üçleme üzerine kurulmuştur. Buna bağlı olarak da İslam’ın tasavvufî bir yorumunu geliştirmişlerdir. Çoğu zaman Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin tasavvufi manada aynı nurdan yaratıldıklarını söylerler. Bu başta Hz. Peygambere ve Hz. Ali’ye duydukları sevgiyi, muhhabeti ve birbirinden ayrılmaz olarak gördüklerinin bir kanıtı durumundadır. Zaten tarihi gerçekler de Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin birbirinden ayrılmaz olduklarını gözler önüne sermiştir. Bu konunun daha iyi anlaşılması için bir kaç ayrıntıyı vermek istiyoruz. Hz. Muhammed miladi takvime göre 570 yılında Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinde doğmuştur. Babasının adı Abdullah, annesinin adı ise Amine’dir. Peygamberin babası, o daha ana rahmindeyken vefat etmiştir. Dünyaya yetim gelmiştir. Belirli bir süre, süt annesi Halime’nin yanında kaldıktan sonra, dedesi Abdü’l-Muttalip, onu yanına almıştır. O da vefat edince amcası olan, Ebu Talib Hz. Muhammed’i himayesi altına almıştır. Ebu Talib Hz. Ali’nin babasıdır. Böylece Peygamber çok uzun bir süre Hz. Ali ile birlikte vakit geçirmiştir. Daha sonra ise Hz. Hatice ile evlenmiştir. Bu evlilikten doğan kızını, yani Hz. Fatma’yı, Hz. Ali ile evlendirmiştir. Soyu bu şekilde devam etmiştir. Çünkü peygamberin diğer çocukları yaşamamıştır. İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Hz. Peygamberin gözbebeğinden daha çok sevdiği iki torunudur. Ehlibeyt’im dediği insanlardır. Hz. Muhammed’e kırk yaşında Cebrail kanalıyla peygamberliği tebliğ edilmiştir. Onun peygamberliğini tereddütsüz ilk kabul eden kadın Hz. Hatice ve ilk kabul eden erkekse Hz. Ali olmuştur. 23 yıl peygamberlik yapmıştır. Kuran-ı Kerim’de tam 23 senede tamam olmuştur. Hz. Peygamber ise 63 yaşında Hakk’a yürümüştür. Bu zaman zarfında ise bir kere dahi olsun Hz. Ali ile fikir ayrılığına düşmemiştir. Onu vasisi tayin etmiş, Ehlibeyt’in başı olarak görmüş, “Ben kimin mevlası isem, Ali’de onun mevlasıdır” demiş ve Hz. Ali’ye itaati ve saygıyı emir etmiştir. Fakat kendisinin Hakk’a yürümesinden sonra, Emevi zihniyeti özellikle Ebu Sufyan önderliğinde tekrar devreye girmiş ve Ehlibeyt’e doğrudan cephe almıştır. Bunun neticesinde ise Ehlibeyt ve taraftarları için çok uzun yıllar sürecek çileli ve zulüm dolu yıllar yaşanmıştır. Ebu Sufyan’ın oğlu Muaviye, Hz. Ali ile Sıffın da savaşmış, Muaviye`nin oğlu Yezit ise Hz. Hüseyin’i Kerbela‘da şehit etmiştir. Emevi zihniyeti, Alevilere göre İslamiyet’i kendi çıkarlarına uyacak bir şekilde yorumlamış ve kullanmıştır. Hak tarafından indirilen dininin yerine, uydurulan bir din anlayışı geliştirmişlerdir adeta. On binlerce sahte hadis uydurularak, Ehlibeyt’e hakaret, zulüm ve kötülük yapılmıştır. Burada Hz. Ali ile ilgili olarak bazı temel bilgileri de aktarmak istiyoruz. İmamların başı olan Hz. Ali bin Ebu Talib, milattan sonra 598’de Mekke’de doğmuştur. Peygamberin amcasının oğludur. Babasının adı Ebu Talib, annesinin adı ise Esed kızı Fatima’dır. Tıpkı Hz. Muhammed gibi Haşimîler kabilesindendir. Hz. Ali çocukluğundan itibaren Peygamberin yanında büyümüş, Peygamberin koruyuculuğu ve bakımı altında yetişmiştir. Bütün yaşamı boyunca Peygamberin yanında yer almış ve ondan hiç ayrılmamıştır. Hz. Peygamber İslam dininin ilkelerini halka açıklamaya başlayınca, ilk önce Mekkelilerin tepkisiyle karşılaştı. Çevresinde onun getirdiği yeni inanca karşı direnmeler başladı. Durumun kötüye gitmesi üzerine Peygamber bir gece Mekke’den Medine’ye göç (hicret) etmek zorunda kaldı. Hz. Ali durumu belli ettirmemek için, o gece Peygamberin yatağına yatarak, onu korudu (Eyüboğlu, 1997: 92). Peygamberi öldürmeye gelen Mekkeliler, Hz. İmam Ali’yi karşısında görünce şaşkınlık içinde geri dönmek zorunda kalmışlardı. İşte bu örnek Hz. Ali’nin Peygamberi ne kadar sevdiğinin bir kanıtıdır. Hz. Ali İslamiyet’in yayılma döneminde Peygamberin hep yanında olmuş, gerçekleşen savaşlarda canı pahasına büyük başarılar göstermiştir. Ayrıca Alevilere göre Hz. Peygamber Imam Ali’yi “Gadir Hum” denen yerdeki konuşmasında, kendinden sonra imam ve Veli olarak tayin etmiştir. Diğer taraftan Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin ilmini ve bilgisini her daim övmüştür. Örneğin şu ifadeleri kullanmıştır: “Ben ilmin şehri isem, Ali de onun kapısıdır.”
Ali bu bağlamda Alevilere göre daima bilginin kaynağı ve merkezi sayılmıştır. Zaten birkaç istisna dışında, bütün tasavvufi akımlar ve tarikatlar, soy kütüklerini ve fikirlerini Hz. İmam Ali`ye bağlarlar. Buna göre Hz. Ali batinî ilmin gerçek sahibidir. Ermiştir, yüksek ahlak sahibidir ve bundan dolayı ona “Şah-ı Velayet” denmektedir. Görüldüğü üzere Hz. Muhammed ile Hz. Ali birbirlerine çok yakın olmuşlardır. Alevi toplumu onları adeta bir bütün şeklinde algılamış ve değerlendirmiştir. “Yol” diye tanımladıkları inançlarını da başta Allah’a inanmak olmak üzere Hz. Muhammed ile Hz. Ali birlikteliğini ve bütünlüğünü kabul edip, öyle adlandırmışlardır. Allah – Muhammed – Ali diyerek inanç yollarının çerçevelerini çizmişlerdir. Aleviler bu üçlemeyi temel alarak ritüellerini, felsefelerini ve kültürlerini geliştirmişlerdir.