Her toplumun kendine özgü bir ahlak sistemine sahip olduğu bilinen bir gerçekliktir. Ahlak, insanların toplum içerisindeki davranışlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini ve beklentilerini düzenlemek amacıyla oluşturulan, genel kuralları kapsar. Kelimenin dar anlamıyla Ahlak, neyin doğru, neyin yanlış sayıldığıyla veya sayılması gerektiği ile ilgili bir kavramdır. Bir toplumda “normal” yani norma, kurala uygun davranışın kriterlerini ortaya koyar. Bütün topluluklarda kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri, değer yargıları ve kuralları vardır. Fertlerin toplum içindeki davranışlarını yargılamakta kullanılan ölçütlerin tümünü, Ahlak dediğimiz kuram belirler. Ahlak kuralları toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Buna göre, iyi veya kötü, doğru veya yanlış toplumların benimsedikleri ahlakî kurallara göre değişebilir. Bir topluluk için geçerli ve doğru kabul edilen ahlakî kurallar, bir diğeri için geçerli olmayabilir. Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için bir iki misal vermek istiyoruz. Örneğin bazı topluluklarda ahlaken bekâret olayı önemli bir kural ve beklentiyken, diğer bazı topluluklarda bu önemsenmez ve evlilikten önce cinselliğe müsaade edilir. Aynı şekilde boşanmak bazı kültür yapılarında normal karşılanırken, bazılarında ise utanç verici, hatta şiddete varabilecek kadar olaylara sebebiyet vermektedir. Yine bazı kültürlerde kadın-erkek ilişkisi açık yaşanırken, bazı kültürlerde daha kapalı yaşanmaktadır. Buna benzer toplumdan topluma, hatta aynı topluma mensup olup da, farklı toplumsal katmanlardan gelen insanlar arasında farklılık gösteren, daha birçok ahlakî kuralı vermek mümkündür. Diğer taraftan toplumlar sürekli bir dinamizm ve hareket içinde olurlar. Buna bağlı olarak da daima gelişim ve değişime uğrarlar. Dolayısıyla ahlakî kurallarda toplumun gelişimine ve içinde bulunduğu şartlara göre değişime uğrayabilirler. Bugün geçerliliği olan bir ahlakî kural, önemini zamanla kaybedebilir, hatta değersiz bir hale gelebilir. Ama diğer taraftan yeni bir ahlakî kural, toplum koşullarına bağlı olarak ortaya çıkabilir ve değer kazanabilir. Fakat bütün bu faktörlere rağmen her kültür ve inançta evrensel düzeyde kabul görmüş, birçok davranış ve ahlakî kuralın olduğunu da söylemek gerekir. Örneğin yalan söylemek, insanları kandırmak, hırsızlık yapmak, cana kıymak gibi davranışlar hiç bir toplulukta hoş karşılanmaz. Dünyada bu doğrultuda insan haklarını garanti altına alan ve tanımlayan sözleşmeler imzalanmıştır. İnsan hakları beyannamesi, insana nasıl davranılması gerektiği yönünde etik kuralları ortaya koymaktadır. İşte bu etik kurallar evrensel bir karaktere sahiptir. İnsanlık, günümüzde evrensel geçerliliği olan birçok ilke ve etik kural geliştirmiştir. Ahlak kuralları, özellikle inanç topluluklarında çok daha büyük rol oynarlar. Bir toplumun ortaya koymuş olduğu ahlakî kurallar, o grup tarafından genelleştirilir ve adeta kanunlaştırılır. Bazen geçerli hukuk kurallarının da üstünde bir etki ve değere sahip olurlar. Ahlak aracılığıyla topluluklar, üyelerinin davranışlarını düzenlemeye ve kontrol altına almaya çalışırlar. Bir anlamda topluluklar, devamlılıklarını ahlakî kurallarının uygulanmasında görürler. Toplumun geliştirdiği ahlakî kurallara uyanlar, “ahlaklı”, uymayanlar ise “ahlaksız” olarak nitelendirirler. Bu kurallara uymayanlar çeşitli ceza ve yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler. Kelime manası itibariyle ahlak “huylar” anlamına gelir ve hulk kelimesinin çoğuludur. Günümüzde diğer dillerden ahlakın karşılığı olan bazı kavramlarda sıkça kullanılmaktadır. Örneğin İngilizceden Moral–Morality veya Latinceden etik–ethics gündelik hayatımıza girmiş, ahlak kelimesiyle eş anlamlı bir şekilde kullanılmaktadır. Dinlerin ortaya koymuş olduğu ahlak kuralları daha belirleyici ve keskin bir özelliğe sahiptir. Bu çerçevede örneğin İslam ahlakı Kuran- ı Kerim’e dayanmaktadır ve kesin buyruklar içermektedir. Kendisine bağlı olan insanların, ona göre davranmalarını ister ve bunu emretmektedir. Semavî dinlerin ahlak sistemleri karşılaştırıldığında, çok büyük bir ölçüde aynı yapıya sahip oldukları açık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu manada Alevi-Bektaşilerin ahlak anlayışı da, dört Hak kitabın ahlak ölçüleriyle örtüşmektedir. Aleviler daha öncede belirtildiği gibi dört kitabında hak olduğuna inanırlar ve insanı yüksek bir ahlaka sahip olmaları için eğitmeye gayret gösterirler. Ahlak’ın en önemli işlevi ise insanları aynı değerler etrafında tutmayı amaçlamasıdır. Belli bir ölçüde kontrol mekanizması görevi gören ahlak sistemleri, istenilen davranışların çerçevesini belirlerler. İstenilen davranış, ahlakî kurallar çerçevesinde toplum tarafından onaylanır ve ödüllendirilir. İstenmeyen davranışlar ise yargılanır ve toplumsal düzeyde yaptırımlara, cezalara ve sosyal statünün düşmesine sebebiyet verir. Bu genel ahlakî kurallar dışında, kişiden kişiye değişiklik gösteren ahlak anlayışları da mevcuttur. Farklı durumlarda, çoğu insan ahlaken değişik biçimlerde bir yaklaşım şekli de sergileyebilir. Örneğin, bir vejiteriyan için et yemek ahlakî olmayabilir ama et yiyen bir insan için bu davranış gayet normal bir şeydir. Bir baba çocuğunun yanında sigara içmesine müsaade ederken, diğer bir baba da bu davranışı ahlaka uygun bulmayabilir. Bu tür örnekleri çoğaltmak elbette mümkündür. Birçok sosyal olgu gibi ahlak dediğimiz şeyde, insana mahsus bir durumdur ve süreç içinde gelişim ve değişim gösterir.