Alevi inancı ve kültür hazinesi çok yönlü olmakla birlikte, geniş bir alanı kapsar. Buna rağmen, inanç yolunu karakterize eden öğelerin başında yukarda belirttiğimiz, Allah – Muhammed – Ali üçlemesi gelir. Bu üçleme Alevilik anlayışının da çekirdeğini oluşturmaktadır. Ali yandaşlığına önemli bir vurguda bulunur ve belli bir pozisyon alır. Dışarıdan bir insan için bu üçleme basit bir sıralama gibi gözükse de Aleviler için gerek tasavvufi anlamda gerek ise Ali sevgisini ve taraftarlığını belli etmede önemli bir rol oynar. İslam ve tasavvuf tarihine bakıldığı zaman Allah – Muhammed – Ali üçlemesinin sıkça konu edilip işlendiğini, hatta tasavvufi akımların nerdeyse tamamının bu ana unsur etrafında geliştiğini görürüz. Kuran-ı Kerim’i batinî yönüyle yorumlayarak, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, onun insanda tecelli ettiğini kabul etmek, Hz. Muhammed’i mürşit, Hz. Ali’yi ise rehber bilmek bir Alevi’nin inanç dünyasında var olan en temel unsurlardan birisidir. Bu konuyu özellikle Alevi yol büyükleri ve Pirleri eserlerinde belirgin bir şekilde işlemişlerdir. Fakat ilk önce Kuran-ı Kerim’de Allah’ın varlığını ve birliğini, ayrıca Peygambere inancı konu alan bazı ayetleri aktarmak istiyoruz. Kuran, Allah’ın varlığına ve birliğine dair şu ifadeleri kullanmaktadır: “Kesinlikle hepinizin tanrısı bir tanrıdır. Başka tanrı yok, ancak o Rahman ve Rahim var.” (Bakara suresi, ayet 163) “Deki: O Allah, birdir. Allah, o eksiksiz sameddir. Doğurmadı ve doğurulmadı. Ona hiçbir şey denk de olmadı” İhlas suresi, ayet 1-4 (Özel,2008).

 

Yukarda verilen iki ayete, Tevhidin ne kadar önemli olduğu açıkça beyan edilmektedir. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden, bunlara benzer daha birçok ayet bulunmaktadır. Peygambere itaati ve inancı konu alan ayetler ile devam etmek istiyoruz. “İnkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar var ya, Allah işte onların amellerini boşa çıkaracaktır. İman edenler, Salih amel işleyenler ve Rablerinden bir hak olarak Muhammed’e indirilene iman edenler var ya, Allah işte onların kabahatlerini örtecek ve durumlarını düzeltecektir” (Muhammed suresi, ayet 1–2). “Kim Allah’a ve resulüne itaat eder, Allaha saygı besler, ona karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar kazananların ta kendileridir” Nur suresi, ayet 52 (Özel,2008). Örnek verdiğimiz Kuran ayetleri bize net bir şekilde gösteriyor ki Allah’a inanmak ve Peygambere itaat etmek İslam dininin esası sayılmaktadır. Böyle olmasına karşın Hz. Peygamber’in Hakk’a yürümesinden sonra gelişen olaylar, Peygamber evladına reva görülen zulüm ve Ehlibeyt düşmanlığı, bunun tam aksini ortaya koymaktadır. Allah’ın ve peygamberin buyruklarına uyulmadığını, tarih hepimizin önüne çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kerbela olayı, başlı başına bir hadise olarak bu durumu tüm çıplaklığıyla açığa vurmaktadır. Daha öncede belirttiğimiz gibi tamda bu tür sebeplerden dolayı, Aleviler Allah-Muhammed-Ali diyerek kendilerine tarihi seyir içinde bir pozisyon belirlemişlerdir. Bu da Ehlibeyt taraftarlığı ve Hak–Muhammed–Ali bağlılığıdır. Bu bağlılık Alevilerin birçok kaynağına da ciddi bir şekilde yansımıştır. Allah-MuhamedAli yolunu konu eden en önemli kaynaklardan birisi de, İmam Cafer-i Sadık Buyruğudur. Buyruk, Alevilerin inanç yolunu düzenleyen, edep-erkânı ve inançsal ritüelleri anlatan en önemli Alevi klasiklerindendir. Buyrukta bu konuyla ilgili şu ifadelere yer verilmektedir: “Ve İmam Cafer Sadık Hazretleri buyuruyor ki: Ol kimseler ki Hazreti Resullahın ve Şahı Merdan Aliyyel Murtaza’nın evladına erişip biat kılsınlar ve iradet getirsinler, onlar din ve imana ve ikrara ve biata yetmiş olalar. Yolu erkânı makbul ola… “ (Aytekin, 1958: 17). “Zira ki yol ve erkân Muhammed Ali’den kalmıştır. Ol kimseler ki talibi Muhammed Mustafa’dır ve talibi hanedanı Aliyyel Murtaza’dır…”(Aytekin, 1958: 26).

 

Zira, Muhammed-Ali’nin Yolu Hak Taala’nın nurudur. Ve hem evliyanın sırrıdır… ”(Aytekin, 1958: 33). Buyruğun daha birçok yerinde “Yol” un Muhammed-Ali’nin yolu olduğu ve bunu kabul etmenin hak ve gereklilik sayıldığı önemle vurgulanmaktadır. Hz. Ali’nin Velayet konusuna ise Buyruk şöyle yaklaşmaktadır: “Imdi, la ilahe illallah Muhammede’n-Resulullah diyenlere vaciptir ki, Aliyyü’nVeliyyullah dahi diyeler. Emirü’l-Müminin Ali’nin hakkında denmiştir…”(Aytekin, 1958: 92). Buyrukta anlatılan konuların nerdeyse tamamı “Allah-Muhammed-Ali Yolu” çerçevesinde anlatılmıştır. Verilen bilgiler ve anlatımlar, Yol’a ikrarı (sözü) esas alıp değerlendirilmiştir. Bu konuyu çokça işleyen diğer bir kaynak ise Alevilerin Ulu Ozanlar olarak nitelendirdikleri, büyük saygı ve hürmet gösterdikleri ozanlarıdır. Bu ozanların isimlerinden bazıları şunlardır. • Seyyid Nesimi • Yemini • Fuzuli • Şah İsmail Hatayi • Virani • Pir Sultan • Kul Himmet • Edip Harabi • Memet Hilmi Dedebaba Bu ozanların en tanınmışlarından birisi elbette ki kuşkusuz Pir Sultan’dır. Alevilerin tamamı Pir Sultan’ı tanır, onu tartışma konusu yapmaz ve söylediklerini de ciddi bir şekilde önemser. Zaten şiirlerinin birçoğu da deyiş şeklinde Cemlerde okunur. Pir Sultan ile ilgili en güzel çalışmalardan birisini de, 1993 Sivas Katliamı’nda hayatını kaybeden değerli yazarlarımızdan birisi olan, Asım Bezirci yapmıştır. Asım Bezirci diyor ki: “Pir Sultan`a göre, “Allah bir Muhammed-Ali Hak’tır. Her yerde hazır ve nazır’dır”. Her şeyi bilir. Çok güçlüdür, kurduğu yapı yıkılmaz. Cömert ve zengindir. Kendisine inananları korur. Bu özelliklerinden ötürü, Pir Sultan, Hak yolunu tutmuştur. Özünü Hakk’a bağlamıştır. Eserlerinde sıkça Allah, Hüda, Mevla, Kudret, Didar, Hak sözcüklerini kullanır. Özellikle “Hak” sözcüğü sık sık karşımıza çıkar. Üstelik yalnızca “Tanrı” anlamıyla değil, “hak, adalet, gerçeklik anlamlarını da kapsar…” (Bezirci, 2003: 82-83).